Pazartesi, Mayıs 29, 2006

Aşkım'ın Doğum Günü ve Okul Müsameresi

Hafta sonu oldukça yoğun geçti.

Cumartesi günü Aşkım'ın okul müsameresi vardı. O kadar güzeldi ki, mutluluktan hem güldüm hem ağladım. Geçen yıl ki bale dersleri işe yaramış, kuşum dans ederken bir kuğu kadar zarif ve profesyonel bir balerin kadar ciddiydi. Halbuki hepi topu 5 yaşında. O kadar figürü nasıl ezberlemiş şaştım kaldım.

Dans edenler 5 yaşında olunca, dans hocaları da sahnenin bir köşesinde yerini alıyor ve uzaktan çocuklara dans adımlarını hatırlatıyor. Hepsi birbirinden şeker 12 çocuk bir gözleri hocalarında büyük bir ciddiyetle dans ediyorlar. Tabi bir yandan da salonu tarayıp anne babalarını bulmaya çalışıyorlar. Arada görenler dansı filan unutup el sallıyor. Hatta bir tanesi dayanamadı "anneee" diye seslendi. Aşkım da sahneye ilk çıktıklarında bizi epey arandı, bakındı. Dayanamadım, gösterinin başında kınadığım diğer anneler gibi ben de el salladım. Gördü, el salladı ve müziği duyar duymaz da dansına başlayıp bir daha bizden tarafa hiç bakmadı. Kızım diye söylemiyorum, Aşkım'la gerçekten gurur duydum. Çünkü dans boyunca yaptıklarına konsantre olup, öğretmeninden tarafa bile hiç bakmayan tek çocuk O'ydu grupta. Sanırım bu nedenle sahnenin en önünde ve tam ortadaydı gösteri boyunca.

Pazar günü ise minik kelebeğimin doğum günüydü. Evde parti yaptık. Çok kalabalık olmayalım diye düşünmüştük ama, kuzenleri, çok sevdiği 2-3 arkadaşı onların anne babası derken bayağı kalabalık olduk. Çocuk kısmı zaten birbirini bulunca dünyayı unutuyor. Eh kuşum da doğum günü çocucuğu olarak şımarma hakkını sonuna kadar kullanınca, gün benim için epey yorucu geçti diyebilirim. Ama yatmadan önce Aşkım'ın büyük bir mutlulukla " Anne bir doğum günü ancak bu kadar güzel olabilirdi" demesi bütün yorgunluğumu unutturdu.

İyi ki doğdum minik kuşum. İyi ki varsın.

Pazartesi, Mayıs 15, 2006

Dün "Anneler Günü"ydü ve Ben Ağladım

Dün malum anneler günüydü. Kızım bana hediyesini çok önceden verdiği için herhangi bir şey beklemiyordum. Ama.. meğerse devamı varmış. Dün hayatımın en güzel hediye sepetini aldım. Okulda anneler günü için çocuklar kendi elleri ile hazırlamışlar.

Sepetteki hediye kızımın kendi minik elleriyle süsleyip boyadığı ve içine birlikte çekilmiş bir fotoğrafımızı koyduğu bir resim çerçevesiydi. Evden götürdüğü, çeşitli makarna, kuruyemiş kabukları, incik boncuk, düğme vs. nin ne için olduğunu çerçeveyi görünce anladım. Hepsi bir çerçevenin üzerine yapışıp boyanınca ortaya tahmin edilmeyecek kadar güzel bir şey çıkmış. Ya da kızım yaptığı için bana dünyanın en güzel çerçevesi gibi geldi. Bilemiyorum...

Diğer güzel bir hediye de yine seramik hamurundan yapılıp kırmızıya boyanmış üzerinde "annecim seni çok seviyorum" yazan kalpti. Bir de kırmızı kartondan üzeri kurdele ile süslenmiş bir kart çıktı. İçinde kızımın sözleri ile" ANNECİĞİM BANA SARILMAN BENİ ÇOOOOK MUTLU EDİYOR" yazıyordu. Bir de kızımın kendi boyadığı bir saksı ve çiçek vardı.

Bu kadar şeyden sonra insan ne yapar. Her anne gibi çocuğuyla gurur duyar ve mutluluktan oturur ağlar. Üstelik sepetten çıkan bir de şiir vardı; rulo yapılıp kırmızı kurdele ile bağlanmış.. şiiri okurken baktım yanımda olan annem de benimle birlikte ağlıyor.

İyi ki varsın Aşkım.

Anneciğim sen de iyi ki varsın. İyi ki kötü günümde, iyi günümde, mıtluluğumda, sevincimde, hastalığımda, sağlımda hep yanımdasın.

Veee, sevgili kız kardeşim! Sen de annesin. Hem kendi çocuklarının, hem de benim çocuğumun.. hatta arada benim de.. Sen de iyi ki varsın..

Hepinizi çok seviyorum. Sizsiz ben ne yapardım bilemiyorum.

Cuma, Mayıs 12, 2006

Anneler Dikkat! Salgın Var

Aşkım salı gününden beri hasta. Okulda midesi bulanmış. Eve geldikten sonra da kusmaya başlamış. Benim o gün çok önemli bir toplantım olduğundan bana haber vermemişler. Gece 11 gibi eve geldim ki kuşum, yüzü sapsarı, gözlerinin altı morarmış, uyuyor. Ama çok sürmedi, uyandı ve yine kustu. Bu durum sabaha kadar sürdü.

Okul da Aşkım'dan başka 3-4 çocukta daha aynı belirtilerin olduğunu duyunca gıda zehirlenmesinden şüphelendik hemen, ama sonra okulun bu konuda çok tedbirli olduğu aklımıza geldi ( dışarıdan yiyecek getirilmesi kesinlikle yasak ve bütün yemekler, hijyenik koşullarda gıda mühendislerince kontrol edilerek hazırlanıyor). Biraz içimiz ferahladı ama yine de gecenin bir yarısı hemen doktor arandı. Bulantı ve kusma var, tabi halsizlikte, ishal henüz yok. Doktor arkadan o da olur dedi nitekim ertesi gün oldu.

Ama telaşlanacak bir şey yokmuş. Bulantı, kusma ve ishal yaratan bulaşıcı bir mikrop salgını varmış. Özllikle bünye zayıfsa etkiliyor, halsiz bırakıp yatırıyor. Doğru beslenilirse de 2-3 günde geçiyormuş. Bu süre zarfında az az ama sık sık fazla yağlı olmayan, hazmı kolay yemekler yemek ve bol sıvı (süt hariç) almak gerekiyor. İlaca lüzüm yok.

Unutmadan, bu mikrop çocuklar kadar büyükleri de etkiliyor. Okuldan sonraları Aşkım'la ilgilenen teyzesinde ve işyerinden bir arkadaşımda da aynı belirtiler başladı.

Bu arada çalışan anne olmanın zorluğunu bir kez daha anladım. Bu hafta iptal edemeyeceğim geç vakte kadar süren toplantılarım vardı. Ve ben de içim içimi yiyerek, saat başı eve telefon edip haber sorarak çalıştım. Dün Aşkım bayağı düzelmişti, kucağıma zıplayıp boynuma sarılarak " anne ben seni çok özledim, n'olur yanımdan ayrılma, koyun koyuna yatalım" deyince suçluluk duygum had safhaya ulaştı.

Niye hala çalışıyorum bilmiyorum. "Onun geleceği için" desem olmuyor; çünkü çocuğumun bugününü harcıyorum. bana en ihtiyacı olduğu anda yanında olamıyorum. "Kendim için" desem, bu sefer de kendimi çok bencil buluyorum.

Velhasılı iki arada bir deredeyim.

Salı, Mayıs 09, 2006

Pazar Gezmesi

Pazar günü piknikteydik.

İşyerinden arkadaşlarla bu pazar için piknik organizasyonu yapmıştık. Şöyle çoluk çocuk çayıra çimene yayılacaktık. Ama havalar bir türlü açmayınca, üstüne üstlük meteoroloji de özellikle pazar günü için sağnak yağış uyarıları yapınca, neredeyse vazgeçiyorduk. Ama gideceğimiz yerde üstü kapalı bir mekan da olduğunu öğrenince, gözümüzü kararttık. Hazırlıklarımızı yaptık ve "inşallah yağmur yağmaz" dualarıyla yola çıktık.

Tabi yanımıza (Aşkım için) her hava durumuna uyacak, 3 değişik mont , 1 kat yedek kıyafet ve bir çift yedek ayakkabı almayı da ihmal etmedik. Yiyecek işini de fazla abartmayalım dedik (ama abarttık) , kahvaltılık aldık, dileyen kek, börek yaptı getirdi. Öğle yemeği için de mangalda yapılmış ekmek arası sucuk. Sucuklar bitti tabii. Ama geri kalan herşey arttı. Kalanların bir kısmını gittiğimiz yerdeki hizmetlilere verdik. Bir kısmını da paylaşıp eve getirdik. Mutfak masasının üstünde hala piknikten kalan poğaçalarla, böreklerden var. İki gündür kahvaltı niyetine onlardan atıştırıyoruz.


Pazar günü hepimize iyi geldi. Ama en çok çocuklar eğlendi. Zaten, Aşkım 3 gün önceden "anne ben çayıra çimene yayılmak istiyorum ( bu lafı benden duymuş tekrarlıyor)" demeye başlamıştı.
Mine'nin oğlu da Aşkım gelecek diye hazırlık yapmaya koyulmuş. zaten geçen buluşmamızda ben Aşkım'ı götürmedim diye çok üzülmüş, elinde arkadaşına aldığı hediyelerle kalakalmıştı çocuk.. Velhasılı o gün birbirlerine doydular. Kuşum, gerçekten de papatyalarla bezeli çimenlere yayıldı, yerlerde yattı yuvarlandı. Çeşmeden akan sularla oynadı ıslandı, üst baş değiştik. Sonra akşam 7 gibi" anne n'olur bi daha gegelim"yalvarışlarını dinleye dinleye eve döndük.

Bu pikniğin bir özelliği de eşlerimiz ilk defa tanışacaklardı birbirleriyle. Ama biz iyi arkadaşlar olduğumuz için eşlerimiz de az çok uyuşur diye düşünmüştük. Nitekim yanılmamışız. gayet keyifli bir grup olduk. Bunu mutlaka tekrarlayalım dediğimiz harika bir gün geçirdik.

Bu arada yağmur filan yağmadı. Hava zaman zaman serinlese de gayet iyiydi..

Cumartesi, Mayıs 06, 2006

deneme

Yazdıklarımı post edemiyorum. Draftda kalıyor niye acaba?

Evcilik oynamayı ne zaman unuttuk?

Hafta sonu geldi ya bizim küçük hanıma gün doğdu.
hafta içi çok az görebildiği anababasına şımarma, onları yönetme zamanı..
Ben de çok aşırıya kaçmadığı sürece bırakıyorum hafta sonu programını o yapsın.

Nitekim dünden kurmuş planını bizim küçük cadı. Dün teyzesinin kızı Naz la birlikte plan yapmışlar. Naz akşam bizde kalacak. Cumartesi yani bugün de ben onları gezmeye götüreceğim.

Naz'ın bizde kalması benim de canıma minnet. İkisi bir olup oyuna dalınca dünyayı unutuyorlar. Arada kavaga da edip küsmüyor değiller ama, pek uzun sürdüğünü görmedim şimdiye kadar.

Tek çocuk büyütmenin en zor yanlarından birisi; çocuğun yalnız kalması. Mesela evdeyiz benim işlerim var, Aşkım da oyun oynuyor. Bir süre sonra tek başına oynamaktan sıkılıp, yanıma geliyor ve "hadi anne evcilik oynayalım" diye yalvarmaya başlıyor. Tabi iş güç kalıyor. Biz Aşkım'la evcilik oynuyoruz. Ama yine de onun için tatmin edici olmuyor. Çünkü ben onun istediği gibi oynayamıyorum evciliği, sürekli beni yönlendirmek zorunda kaldığı için bir süre sonra oyunun keyfi kaçıyor.
"Anne, sen de hiç bir şey bilmiyorsun" sitemleriyle son buluyor evcilik oyunumuz.
Hayır! Ben evcilik bilirim yani bilirdim.. Hem de çok severdim ...
Peki, Ben ne zaman unuttum evcilik oynamayı?

Bu gerçeği keşfetmek bir süre için moralimi epey bozdu. Ben ki ortaokuldan başlayarak düzenli günlük tutmuştum. Ve günlük tutma sebebim de; büyüyüp de çocuklarım olduğunda, o günlükleri okuyarak onları daha iyi anlayabilme isteğiydi. Ama şimdi işe yaramıyorlar işte. Büyüdükçe, hafızamızdan çocukluğa, çocuk olmaya dair pek çok bilgi ve duygu siliniyor, anlamsızlaşıyor. Şimdi çocukken evcilik oynadığımı, oyunlarda hep anne olduğumu, çiçek yapraklarından renkli yemekler, pastalar yapıp ikram ettiğimi, inanılmaz bir hayalgücüyle oyunlar kurduğumu hatırlıyorum. Ama bunları nasıl yaptığıma dair en ufak bilgi yok hafızamda.

Off! Ne yapsam, kızıma oyun arkadaşı olsun diye bir çocuk daha mı doğursam?

Perşembe, Mayıs 04, 2006

Erken Anneler Günü Kutlaması

Malum anneler günü yaklaşıyor. Anneme ne yapsam da onu mutlu etsem düşüncesi başladı bile. Ben bunları düşünürken benim tatlı kuşum da beni düşünmüş. Okuldaki kermesden benim için hediye almış. Salı günü hediyemi aldığını ama anneler gününde vereceğini söylemişti. Dün akşam dayanamadı. Aslında beklemeye kararlı görünüyordu. Ama ben kurtluyum, dururmuyum. Sıkıştırmaya başladım çocuğu. Yavruşum da ısrarlarıma dayanamadı. Önce tahmin etmece oyunu oynadık. Sonra minik paket çıktı ortaya. Sonra kapa gözünü aç avcunu...

Bana bir çift küpe ve bir de yüzük almış.. tanesi 2,5 liradan toplam 5 lira.. maddi değerleri bukadar... Ama benim için paha biçilmezler..
Küpeleri sabah işe giderken taktım hemen kulağıma.. Uykulu uykulu küpelerini kulağımda görünce o kadar sevindi ki, yüzüğü de taktım. Allaktan kuşum zevkli bir kız. Aldıkları öyle alacalı bulacalı şeyler değiller. (hoş öyle olsalar da takardım ya- kızımın mutluluğu her şeyin üstünde)

Dün akşam küpelerin üstüne bir de pasta yaptık Aşkım'la birlikte. kutlama pastası. Yarısı çilekli yarısı muzlu. ben kremayı hazırladım. meyvelerini dilimledim. Koydum önüne diğer malzemelerle birlikte, kısaca da ne yapacağını anlattım. Sonra ben akşam yemeğini hazırlarken o da pastayı yaptı. Üzerini yine meyvelerle süsledi, buzdolabına kaldırıken babamız geldi. Yemek yendi, birazcık oyun oynandı. Sıra pastayı kesmeye geldiğinde uykusu geldi.. yiyemedi pastasından, uyudu kaldı kuşum. Ama biz yedik.. valla çok güzel olmuştu. Hatta babamız rejim filan dinlemedi iki dilim yedi..

Marifetli Aşkım benim. Ellerine sağlık.

Salı, Mayıs 02, 2006

Başardım :-)

Yaşasın, olmuş..
Az önce ilk yazımı post ettikten sonra çıkıp tekrar girdim sayfaya ve yazımı orada görünce nasıl sevindim anlatamam..
Başarmışım..
Evet atla deve değil yaptığım biliyorum .. Hatta çok basit bile olabilir..
Ama Benim gibi bilgisayarı ancak işine geldiğinde kullanan, teknoloji cahili birisi için gerçekten büyük başarı bu.
Artık benim de kızımla maceralarımı yazabileceğim elektronik bir günlüğüm var.
Buna sanırım en çok işyerimdeki arkadaşlar sevinecekler..
Ben yaptıklarını, yaşadıklarını sürekli birilerine anlatmayı , kimseyi bulamayınca en azından sağda solda bulduğu kağıtlara yazmayı çok seven biri olduğumdan, bu günlük en çok onların işine gelecek..
Benim sabahtan akşama kadar anlattığım "biliyormusun Aşkım ne yaptı bugün..." ile başlayan hikayelerimi dinlemekten kurtulacaklar. Ben de bütün sözlerimi burada tüketeceğim..

...

Şimdilik fotoğraf koymayacağım günlüğüme, daha doğrusu koyamayacağım. Çünkü nasıl yapılacağını bilmiyorum. Bir ara sevgilime çaktırmadan öğrenmeliyim bu işi de..

...

Evet sevgili günlük ( bu şekilde başlayınca kendimi yeni günlük yazmaya başlamış acemi ortaokul öğrencisi gibi hissettim birden..neyse..) tahmin edeceğin gibi ben bir anneyim.. çalışan bir anne.. yani şu "kariyer de yaparım, çocuk da" diyenlerden.. kariyerim pek matah sayılmasa da beni tatmin ediyor. ama en önemlisi 5 yaşında dünya tatlısı bir kızın annesiyim. sanırım en önemli işim bu. hatta hayatta yaptığım en güzel, en iyi, en muhteşem şey kızım diyebilirim.
Hayatım AÖ (Aşkım'dan önce) ve AS (Aşkım'dan sonra) diye ikiye ayrılıyor neredeyse.
Bilmiyorum bütün çocuk sahibi kadınlar benim gibi mi düşünür. Ben ki otuz yaşına kadar çocuk sahibi olmayı hayatta düşünmemiş, kazara (gerçekten kaza ama- biliyorsunuz hiç bir doğum kontrol yöntemi %100 değil) hamile kalmış , ama çocuk aldırmayı da ahlaki olarak doğru bulmadığı için doğurmayı tercih etmiş ve 4 aylık hamileyken geçirdiği düşük tehlikesiyle bu bebeği aslında ne kadar sevdiği kafasına dank etmiş bir kadındım. Şimdi düştüğüm hallere bakın. Tam buldumcuk olmuşum değil mi? Olsun...
İyi ki Aşkım var.

İlk Gün, İlk Yazı

Merhaba Bloggerlar,

Aylardır okuduğum, takip ettiğim bloglardan özenip bir tane de ben yaptım.
Bilmiyorum oldu mu? Bu deneme yazım.
Bu blogu benden başka okuyan olacak mı merak ediyorum doğrusu.
Aslında isimden de anlaşılacağı gibi, Kızım için açtım bu sayfayı. Burada daha çok O'nun hikayesini anlatacağım. Henüz beş yaşında olduğuna göre oldukça uzun bir hikaye olacak bu.