Perşembe, Temmuz 20, 2006

Balığımız Sizlere Ömür

Aşkım, pek çok çocuk gibi ne zamandır bir hayvan- aslında kedi- istiyordu. Ancak ona uzun uzun kediye nasıl bakılması gerektiğini ve bir kedi alırsak bütün bunları kendisinin tek başına yapacağını söyleyince bu isteğinden vazgeçti. Daha doğrusu erteledi. Şimdi kedi sahibi olacak kadar büyüyeceği yaşı bekliyor.

Tabi bu durum onun arada sırada "kedi" diye sızlanmasına da engel teşkil etmiyor. Bir ara sızlanmaları o kadar arttıki; biraz onun gönlü olsun, biraz da düzeltmesini isteğimiz davranışlarına ödül olsun diye bu yıl doğum gününde ona minik de olsa bir hayvan almaya karar verdik. Eğer yemeklerini sızlanmadan ve seçmeden kendi kendine yer; uyku zamanı yardım almadan dişlerini fırçalayıp, geceliğini giyip, zamanında yatağına giderse doğum günü armağanı bir hayvan olacaktı. Bu kararımızı vakit geçirmeden ona bildirdik, tek tek şartlarımızı sıraladık. Sonradan hayal kırıklığı, mızıkçılık vb olmasın diye de ona alabileceğimiz hayvanların isimlerini sıraladık. Kuş, su kaplumbağası ve balık. Koşullarımızı yerine getirdiği takdirde bu üç hayvandan birini seçecek ve sahip olacaktı.

Nitekim kuşum bütün bir kış ve bahar boyunca bir hayvana sahip olabilmek için canla başla çalıştı. Her zaman olmasa da, zor da gelse çoğu zaman şartlarımıza uydu. Uyamadığında hem ağladı yalvardı, hem tehdit etti. Ama o kadar çok istedi ve çaba harcadı ki, ona şartlara tam olarak uymayı başaramadığını ancak gösterdiği çabadan ötürü bir ödülü hakettiğini söyledik ve sunduğumuz listeden bir hayvan seçmesini istedik.

Benim tedbirli kızım belki grip olur diye kuş istemedi. Su kaplumbağası da kavanozundan kaçıyormuş (arkadaşı öyle demiş) diye istenmedi. Bir kere daha "kedi" diye mızlanıldı, ancak tavız koparılamadı. Kala kala balık kaldı geriye. Biz de bir ay kadar önce Aşkım, sevgilim ve ben en yakındaki pet shopta aldık soluğu. Önce minik ama çok şık bir akvaryum beğenildi, içine konulacak taş, aksesuar vb seçildi. Sonra sıra geldi balıklara bakmaya; Küçük hanım bir turuncu, bir kırmızı beyaz ve bir de siyah balık beğendi. Balıklarımız su dolu poşete, akvaryumumuz sağlam başka bir poşete, balıklarımızın yemi, ilacı vb si başka bir poşete konuldu ve "baba arabayı yavaş sür balıklarımın midesi bulanacak" uyarıları arasında eve dönüldü.

Evde balıklarımızın yeni yuvası özenle hazırlandı. Aşkımın odasında en mutena bir köşeye yerleştirildi. Her akşam her akşam aksatmadan yemleri verildi. Haa unutmadan bu arada balıklarımıza isim de konuldu. Siyah balıkın renginden dolayı erkek olduğuna hükmedildi ve -nereden çıktıysa- "hasan" adıyla onurlandırıldı. Kırmızlı ve beyazlı çok kırıtıktı, yani kız balık, ona da "lale" dendi. Turuncu balık renginden dolayı kız olabilirdi, ama çok iri ve kaba sabaydı aynı zamanda. O yüzden ona da yuvarlak bir isim kondu: "Boncuk".

Böylece balılarımızla mutlu mesut yaşarken, dün "lale" yani kırmızı beyazlı balığımız bir garip davranmaya başladı ; kendini gidip gidip suyu temizleyen aletin altına yapıştırıyordu. Veeee bu gün de sizlere ömür. Zavallı "lale"mizi hemen sudan çıkardık, salondaki en büyük çiçeğin saksısında bir mezar yeri açıp törenle gömdük. Arkasından "şimdi cennetteki havuzlarda yüzgeç çırpıp, kuyruk sallıyordur" diye güzel güzel konuştuk. Hatta Aşkım kinder süpriz kutusundan post modern bir mezar taşı bile yaptı balığımıza. Sonra da diğer balıklarına da bir şey olmasın diye dua etti.

Bu konu şimdilik umduğumdan daha hafif ve yarasız atlatıldı. balık alırken fazla uzun ömürlü olmadıklarını, eninde sonunda ölüp Aşkım'ı üzeceklerini biliyordum. Hatta bu durumu kızımla da konuşmuş ve iyice anlamasını sağlamıştım. Şimdi görüyorum ki başarılı olmuşum. Aşkım üzüldü balığın ölümüne ama hayal kırıklığına uğramadı.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home